İspanyol sanatının değişik dönemleri hakkında değerli bilgiler barındıran 8.600 tablo, 700’ün üzerinde heykel ile çok miktarda çizim, oyma baskı, para ve madalyadan oluşan dev koleksiyona sahip Prado Müzesi, kapılarını ziyarete ilk kez 1819 yılında açmış. Kraliçe Isabella’nın isteği doğrultusunda faaliyete geçen kültürel tesisin Juan de Villanueva tarafından tasarlanan ana binasında ayrıca aralarında Rembrant, Rubens, Van der Weyden gibi isimlerin imzalarının olduğu Flemenk, Flaman, Fransız, Alman sanatının özelliklerini yansıtan değerli eserler de sergileniyor. Ana binanın arkasında yer alan yapılardan Mimar Rafael Moneo gözetiminde inşa edilen bina geçici sergilere ev sahipliği yaparken, El Buen Retiro kütüphane ve okuma salonu olarak kullanılıyor.
Bazıları müze sever. Madrid ise bu açıdan çok zengin bir şehir. Hatta Madrid’in Sanat Üçgeni Bölgesi (üç müzenin bir üçgen oluşturacak şekilde konumlandığı) en az 1 gününüzü ayırmanızı önerdiğim yerlerden. Bu üç müze başta Prado Müzesi olmak üzere, Kraliçe Sofia Sanat Merkezi ve Thyssen Bornemisza Müzesi. Ancak bu müzelerin hepsine gidemeseniz bile, bir Madrid seyahatinin olmazsa olmazı Prado Müzesi‘ni ihmal etmeyin. Yalnız özellikle müze severler için Madrid burada bitmiyor. Fundación Lázaro Galdiano, Goya Museum, Museo Sorolla ve Naval Museum kentteki yüzlerce müzeden sadece birkaçı.
Eğer müze ziyaretlerinizi önceden organize etmek isterseniz
Madrid Prado Müzesi Turu: Prado Müzesi Turu’nun ücreti 30,50 Euro. Rembrandt, Vélazquez, Goya gibi ünlü ustaların eserlerini doya doya görmek için en ideal seçeneklerden biri olan bu turun bir başka avantajı da eğer fikir değiştirirseniz 24 saat öncesine kadar iptal etme hakkınızın olması.
Madrid Kraliçe Sofia Sanat Merkezi Turu: Kişi başı 10 Euro ücreti olan bu turu almanız halinde müze girişinde sırada beklemeden, öncelikli olarak içeri alınıp Guernica, Dali ve Miro’nun en önemli eserleri yanında müzede yer alan geçici sergilere de giriş yapabiliyorsunuz. Bilet seçtiğiniz tarihte gün boyu geçerli. Dolayısıyla zaman sınırınız da bulunmuyor.
KRALİÇE SOFİA ULUSAL SANAT MERKEZİ
Ülkenin en büyük çağdaş sanat koleksiyonunu bünyesinde barındıran Centro de Arte Reina Sofia, 20. yüzyıl İspanyol çağdaş sanat eserlerine odaklı geniş koleksiyonu ile ilgiyi üzerine çekiyor. 1805 yılında General San Carlos Hastanesi’ne ev sahipliği yapması için Francisco Sabatini gözetiminde inşa edilen tarihi binada 1978’den beri faaliyet gösteren müze, Thyssen-Bornemisza ve Prado müzeleri ile birlikte Madrid’in Altın Sanat Üçgeni’ni oluşturuyor. Juan Gris, Joan Miro, Pablo Serrano başta olmak üzere pek çok İspanyol sanatçının değişik dönemlerde ürettikleri çalışmaların sergilendiği kültürel tesisin odak noktasında ise Salvador Dali ve Pablo Picasso yer alıyor. Picasso’nun, 1937 yılında Nazi pilotlarının yeni tasarlanan bombardıman uçağını test etmek için gerçekleştirdikleri katliama karşı duyduğu üzüntüyü ve öfkeyi yansıttığı ünlü tablosu Guernica’yı inceleme fırsatı bulacağınız müzenin en az içerisindeki sanat eserleri kadar görkemli bir de bahçesi bulunuyor.
Kent merkezi ile Salamanca ve Retiro semtlerinin kesiştiği noktada yer alan Plaza de Cibeles, Neo-Klasik mimarinin kentteki en başarılı örnekleri olarak gösterilen Kibele Sarayı, İspanya Merkez Bankası Binası ve Linares Sarayı ile çevrelenmiş. Meydana bakan binalar arasında ayrıca ordunun hizmetinde olan Buenavista Sarayı bulunuyor. Alanın görkemini ise ortasına 1895 yılında yerleştirilen ve Madrid Meydanı olan isminin değişmesine neden olan Kibele Çeşmesi arttırıyor. Üzerinde Tanrıça Kibele’yi tasvir eden bir figürün bulunduğu çeşmedeki iki aslan, mitolojik karakterler Hippomenes ve Atalanta’yı sembolize ediyor. Kibele, Real Madrid taraftarları arasında zaferi temsil eden bir simge olduğu için meydan futbol takımının kazandığı önemli maçlardan sonra sık sık kutlamalara ev sahipliği yapıyor.
Aslında bir şehri keşfetmenin en güzel yolu yürümek ancak bazı caddeler var ki orada yürümeden o şehirden ayrılmamalısınız. Madrid’in Gran Via‘sı da bunlardan biri. Ünlü Metropolis, Hotel de las Letras Binası, efsanevi Museo Chicote, Telefonica binası, Palacio de la Prensa, Lope de Vega ve Compac Tiyatroları burada görebileceğiniz Madrid’e özgü güzelliklerden. Bir öğleden sonra iki saatinizi ayırın ve Gran Via’yı baştan sona ağır ağır gezin, pişman olmazsınız.
Alcalá Caddesi’nden İspanya Meydanı’na kadar uzanan Gran Via, ününü üzerinde yer alan ve her yaştan bireye hitap eden zengin alışveriş, eğlence, yeme-içme olanaklarına borçlu. Günümüzde kullanılan adıyla anılmaya 1981 yılında başlanan cadde üzerindeki bu mekânların çoğu Art Deco, Neo-Klasik, Mudejar stili mimariyle tasarlanmış binalar içerisinde faaliyet gösterirken; sıra dışı ve bohem eğlence hayatından hoşlananlar için en ideal yerler Chueca ve Malasana’da bulunuyor. Alışveriş için caddenin yakınındaki Fuencarral’ı da ziyarete edebilirsiniz. Gran Via’yı gezerken vaktinizi ayırabileceğiniz yapılarsa çatısında Tanrıça Nike heykeli bulunan Metropolis Binası, 1917’de inşa edilen Edificio Grassy ile Avrupa’nın ilk gökdeleni konumundaki Telefonica Binası.
Otel Tavsiyesi: Şehrin bu ünlü alışveriş caddesine yakın konaklamak isterseniz cadde üzerindeki 4 yıldızlı Vincci The Mint otelini inceleyebilirsiniz.
SANTİAGO BERNABEU STADYUMU
Dünyanın en büyük ve ünlü futbol sahalarından birisi olan Santiago Bernabéu, sporseverlere kapılarını ilk kez 1947 yılında açmış. Adını 1943 - 1978 yılları arasında yöneticiliğini yapan efsanevi şahsiyetten alan 85.454 oturma kapasiteli stadyum içerisinde 245 VIP bölümü, 4 restoran ve çok sayıda alışveriş alanı yer alıyor. Açıldığı tarihten günümüze kadar birçok finale sahne olan spor tesisinin en önemli bölümü olaraksa kupa ve ödüllerle dolu müzesi gösteriliyor. Real Madrid’in kazandığı şampiyonluklarla ilgili değerli bilgiler içeren bu müzeye yönelik rehberli tur, başkanlık bölümünden başlıyor ve devamında saha, soyunma odaları, Tarihin En İyi Kulübü Odası, Sansasyonlar Odası gibi kısımlar ziyaret ediliyor.
THYSSEN BORNEMİSZA MÜZESİ
Avrupa sanatının 800 yıllık süreçteki gelişimine ışık tutan Thyssen-Bornemisza Müzesi. Kültürel tesisin ilk koleksiyonu, 1920’li yıllarda çok sayıda tabloya sahip olan Baron Heinrich’in ölümünün ardından oğlunun elindeki eserleri İspanyol Hükümeti’ne satması sonucu oluşturulmuş. Günümüzde İngiliz Kraliyet Ailesi’ninkinden sonra dünyanın en büyüğü olma özelliğine sahip 1.600 eserlik koleksiyonun bu unvanı kazanmasında Baron ve eşinin sonradan yaptıkları bağışların payı büyük. Erken dönem İtalya’dan Alman Rönesansı’na, 19. yüzyıl Amerikan sanatından Rus Konstrüktivizm’ine kadar farklı akımları bünyesinde toplamayı başaran müzede eserlerini inceleme fırsatını bulabileceğiniz sanatçıların başında Rodin, Salvador Dali, Caravaggio, Albrect Dürer ve Pablo Picasso geliyor.
Madrid Kraliyet Sarayı’nın tam karşısından yer alan Almudena Katedrali, mimari özellikleri ve müzesinde barındırdığı din temalı hazineler kadar 1879’dan 1960’a kadar süren çileli inşa süreciyle de ilgi topluyor. İlk planları Francisco de Cubas tarafından kilise olacak şekilde çizilen yapının temeli 1883’te atılmış. Ancak Papa XIII. Leo’nun Madrid-Alcalá Başpiskoposluğu’nu kurmaya karar vermesi sonucunda kilise projesi askıya alınarak, bir katedral yapımı gündeme gelmiş. 18. yüzyıl Fransız Gotik anlayışından esinlenilerek yapımına başlanan yeni projenin ilerleyişi önce İspanya İç Savaşı ardındansa finansal sorunlar nedeniyle iki defa durmuş. Her iki dönemde de mimari özellikleri değiştirilen katedralin iç kısmının süslemeleri 1955’te, dış kısmıysa 1960’ta tamamlanmış. Kulesinden Madrid’in görkemli manzarasını izleyebileceğiniz dini yapının tavan süslemeleri ve sunak taşı en dikkat çekici kısımlarını oluşturuyor.
Parque del Oeste içerisinde bulunan Debod Tapınağı, ilk olarak M.Ö. 2. yüzyılda Meroě Kralı Adljalamani’nin emriyle Tanrı Amun’a adanmak üzere küçük bir şapel olarak inşa edilmiş. Daha sonra tahta geçen hükümdarlar tarafından dört tarafı genişletilerek, Tanrıça İsis’e adanmış bir tapınağa dönüştürülen dini yapı, Güney Mısır’da yaşayan halkın M.S 6. yüzyılda din değiştirmeleri üzerine kapatılmış. 20. yüzyılın ortalarında Aswan Barajı nedeniyle tapınağın varlığı tehlikeye girince araya UNESCO girmiş ve Mısır Hükümeti 1968 yılında yapıyı İspanya’ya bağışlamış. Aslına uygun olarak yeniden inşa edilerek 1972’de halka açılan yapının görkemli tarihi, konuklara modeller ve duvara yansıtılan videolar aracığıyla anlatılıyor. İç kısmındaki bölümleri görmek isteyen konuklara ise 30 kişilik gruplar halinde ve yalnızca 30 dakika süreyle yapıya giriş izni veriliyor.
Uyumun ve şıklığın mükemmel bir örneği olarak gösterilen Puerta de Alcalá, 1769-1778 yılları arasında Mimar Sabatini’nin gözetiminde inşa edilmiş. Kral III. Charles’ın kentin görünümünü güzelleştirmeye yönelik yenileme çalışmalarının bir parçasını oluşturan kapının 3 kemeri kavisli, kenarlardaki ikisi ise dikdörtgen şeklinde tasarlanmış. Bağımsızlık Meydanı’nın görkemini arttıran yapının üst kısmında yer alan melek süslemeleri Robert de Michel’in imzasını taşırken, kraliyet armalarını Francisco Gutiérrez tarafından yapılmış.
Zengin bitki örtüsü ile dikkat çeken Plaza de Espana, kent merkezindeki 2,7 hektarlık alanı kaplıyor. Julián ve José María Otamendi Machimbarrena kardeşlerin eseri olan ihtişamlı Madrid Tower ile Edificio España’ya komşu olan meydan üzerinden Gran Via, Princesa, Cuesta de San Vicente caddelerine gidilebiliyor. Bu nedenle yıl boyunca kalabalık olan alanın ortasındaki havuzun başındaysa gezginleri Cervantes’e adanan Don Kişot ve Sanço Panza Heykeli karşılıyor. Bu anıtın hemen yanındaki heykelse dünyanın ilk romanı sayılan eserin başkahramanının uğruna türlü maceralara atıldığı Tabasolu Dulcinea’ya ait.
Pazar günleri ve resmi tatillerde açılan El Rastro, Latin Mahallesi’ndeki Ribera de Curtideores ile Plaza de Cascorro’yu merkezine alan geniş bir bölgeyi kaplıyor. Gezginlerin geniş alışveriş olanaklarından yararlanmak ve kapladığı alan içerisindeki tarihi yapıları görmek için Madrid gezilecek yerler listelerine ekledikleri pazarda 1.500’ün üzerinde satıcı el işi ürünlerden giyim eşyalarına, mutfak eşyalarından plaklara ve ikinci el dergilere kadar çeşitli dönemlerden kalma farklı nesnelere tezgâhlarında yer veriyor. Pazarın kurulduğu bölgede görülmeye değer yapıların başında Barok tarzdaki Iglesia de San Cayetano ile Kraliyet Tütün Fabrikası geliyor. Pazarı gezdikten sonra karnınız acıkırsa Ribera de Curtideores çevresindeki yeme-içme mekânlarına uğrayabilirsiniz.
Plaza Mayor’a birkaç yüz metre uzaklıktaki Mercado de San Miguel, taze çiftlik ürünlerinin kentte satıldığı en eski mekânların başında geliyor. Cam ve metal malzemenin başarıyla harmanlandığı oldukça gösterişli bir yapı içerisinde faaliyet gösteren pazar yeri 1916 yılında açılmış. Et, balık, meyve, sebze ve şarküteri ürünleri ile dolu tezgâhları sayesinde gastronomi tutkunları için bir tapınağı andıran pazarda satı yapılan alanlarla birlikte birbirinden güzel sunumlarıyla insanı baştan çıkaran tapaslar sunan yeme-içme bölümü bulunuyor. Bu alandan ısmarladığınız yiyeceklerin tadına ister yapının ortasında bulunan oturma bölümünde isterseniz de barlarda bulunan tezgâhlara tepsinizi koyup ayakta bakabilirsiniz. Hafta içi 00.00’da kapanan mekân, hafta sonları 02.00’a kadar ziyaretçi kabul ediyor.
Tur Tavsiyesi: Eğer yöresel lezzetlere ilgi duyuyorsanız Walking Tour Madrid Tapas Deneyim turuna katılarak şehirdeki 3 popüler tapas barını tur eşliğinde gezip tadım yapabilirsiniz.
PLAZA DE TOROS DE LAS VENTAS
Kent merkezinin doğusundaki Salamanca Bölgesi’nde 1931 yılında inşa edilen Plaza de Toros de Las Ventas, ülkede popüler Corrida (boğa güreşi) kültürü hakkında birbirinden değerli bilgiler barındırıyor. Yapımında Neo-Mudéjar mimari tarzının benimsendiği ve üstü el yapımı kiremitlerle kapatılan Las Ventas Arenası, müsabakalar sırasında 27 sıra Tendidos’u (oturma yeri) aracılığıyla 23.798 kişiyi ağırlayabiliyor. Yapıda güreşlere ayrılan alanlar dışında Las Ventas’ın tarihini anlatan boğa güreşi temalı bir müze ile Meksika ve Madrid’in koruyucu azizlerine adanmış bir şapel bulunuyor. Arena kısmı müzik organizasyonları için de kullanılan tesisi, 8 dilde gerçekleştirilen rehberli turlara katılarak gezebilirsiniz.
REAL BASİLİCA DE SAN FRANCİSCO EL GRANDE
Sahip olduğu Zurbarán ve Goya tabloları sayesinde iç kısmının ihtişamı daha da artan Real Basilica de San Francisco el Grande, 1761’de Francisco de las Cabezas tarafından inşa edilmeye başlanmış. Orta Çağ’da manastır olarak kullanılan eski bir dini yapının yerinde yükselen bazilikanın kubbesini tamamlamak içinse Antonio Polo görevlendirilmiş. Latin Bölgesi’nde yer alan Neo-Klasik stilli dini yapıyı tamamlayansa 1784’te Francisco Sabatini olmuş. José Marcelo Contreras’ın kubbenin altını kaplayan çalışması en etkileyici kısmı olarak gösterilen yapıda 17. ila 19. yüzyıllar arasındaki döneme ait tablolar sergileniyor.
1,722 hektarlık alanı içerisinde eğlence parkı, hayvanat bahçesi gibi bölümler bulunan Casa de Campo, cumhuriyetin ikinci kez ilan edilmesinin ardından 1931’de halka açılana kadar kraliyet ailesi tarafından avcılık ve tarım faaliyetleri için kullanılmış. Günümüzde kentin en önemli yeşil alanlarından biri olarak gösterilen şehir merkezi yakınındaki park, yerel halk tarafından dinlenmek ve eğlenmek için sıkça ziyaret ediliyor. Sivil savaş döneminde çok sert çatışmaların yaşandığı ve bombardımanlar sonrasında yıkılan tarihi binalar yerine askeri yapıların inşa edildiği alanda zaman geçirirken Venta de Batán’a giderseniz, Las Ventas’taki karşılaşmalarda kullanılan boğaları görebilirsiniz. Burada vakit geçirdikten sonraysa teleferiğe binip Manzanares Nehri’nin karşı yakasındaki Parque del Oeste’ye geçebilirsiniz.
Madrid gezilecek yerler listesinde sizlere anlatacağım son yer ise Puerta del Sol ile arasında yürüme mesafesi olan Atocha Tren İstasyonu. Madrid’in ana tren garı konumundaki yapının yeni terminal binası Barselona, Sevilla, Malaga gibi kentlere ulaşım sağlayan yüksek hızlı tren seferleri için kullanılırken, eski terminal banliyölere işleyen demir yolu araçlarını ağırlıyor. 1851’de Madrid’i Aranjuez’e bağlayan hattın açılmasının ardından ahşaptan bir platform olarak inşa edilen ve 1865 ile 1982 yıllarında genişletilen istasyonun en ilgi çekici kısmıysa 400 farklı türden 7.000’in üzerinde bitki türüne ev sahipliği yapan botanik bahçe oluşturuyor.
Madrid’de ne yenir? İspanya‘nın başkenti Madrid sadece görülmeye değer yerleri ile değil zengin mutfağıyla da deneyimlemeniz gereken şehirlerin başında geliyor. Üstelik kentin mutfağı Madrid’e özgü yerel lezzetlerin yanında ülkenin kuzeyi ve güneyinin lezzetlerini başarılı bir şekilde harmanlayarak sunuyor. Elbette, bir büyük şehir ve başkent olması dolayısıyla Madrid’de Türk, İtalyan, Çin restoranları ve yemekleri bulabilirsiniz. Madrid’de eskiden yolda yürürken yemek yemek ayıp karşılansa da, artık hareketli iş yaşamının getirdiği zorunluluktan ve zamanı kısıtlı turistlerden dolayı bu durum yaygınlaşmaya başlamış. Öte yandan kentteki atıştırmalık yiyecek kültürü hala daha bir barda veya bistroda kısa süre de olsa oturup farklı atıştırmalıklardan tatmak üzerine diyebilirim. İspanyol yemeklerini diğer mutfaklardan ayıran en önemli özellik nedir derseniz; pişirme yöntemlerinin zorluğu ve emek istemesi. Et, patates ve yumurtanın bolca kullanıldığı Madrid mutfağı da farklı sayılmaz. İşte kimisi sadece Madrid’e özgü, kimisi ise tüm İspanya’da bulabileceğiniz yerel lezzetlerden birkaçı…
Açılış Saatleri: Madrid hala siesta kültürünü yaşatmaya çalışan şehirlerden biri. Barlar genellikle gün boyu açık oluyor ancak restoran ve cafelerin çoğunlukla öğle saatlerinde 2-3 saat kapandığını görebilirsiniz. Elbette turistik semtlerde durum daha farklı, bu bölgelerde tüm gün açık olan restoran ve cafeler bolca mevcut. Dolayısıyla günün herhangi bir anında Madrid’de açık restoran, cafe bulamamanız söz konusu değil. Ancak şehrin genel anlamda restoran açılış ve kapanış saatlerini belirtmekte de fayda var. Öğle yemeği için 12:00 - 01:00 civarı açılan cafe ve restoranlar saat 16:00 sularında kapanıyor ve ardından akşam yemeği için 19:00 - 20:00 civarında tekrar açılıyor. Elbette kahvaltı da bulabileceğiniz cafe ve barların açılış saatleri daha erken.
Yeme İçme Kültürü: Öncelikle kahvaltı bizdeki kadar zengin ve doyurucu değil. Sabahın erken saatlerinde işe veya okula gitmeden önce yapılan kahvaltı tatlı bir atıştırmalık ve kahveden oluşuyor çoğunlukla ancak burada yaşayanlar saat 10:00 civarı tuzlu atıştırmalıklardan oluşan bir kahvaltı daha yapıyorlar. Öğle yemeği ise günün en önemli saati. İş hayatının aktifliğinden olsa gerek son yıllarda hızlı öğle yemekleri de yeniyor olsa da şehrin geleneklerinde 2 - 3 saat süren uzun öğle yemekleri yer alıyor. Başlangıç, ana yemek, tatlı ve çoğunlukla bunlara eşlik eden şaraptan oluşan öğle yemeği sonrasında kısa bir kestirme de bu geleneğin bir parçası. Ve elbette bize göre daha geç bir saatte öğle yemeği yeniyor, 14:00 gibi diyebilirim. Gece 22:00 civarında yenilen akşam yemekleri ise kahvaltıdan daha ağır ancak kesinlikle öğle yemeğinden de daha hafif bir öğün. Çoğunlukla salata ve ana yemekten oluşan akşam yemeğinde zaman zaman çorba da olabiliyor.
Rezervasyon: Çok özel bir durum veya restoran söz konusu olmadıkça Madrid’de yemek için rezervasyon yapmanıza gerek yok. Özellikle turistik yerlerde hiç yok. En kötü ihtimalle hafta sonları restoranlar kalabalık olabilir ancak şehirdeki cafe ve restoranlarda yemek kalitesi genel olarak çok iyi olduğu için arasından seçim yapabileceğiniz binlerce alternatif de mevcut.
İçecekler: Yeme içmeye ve keyfe düşkün bir şehir, hatta ülke olmasından dolayı içecekler konusunda da zengin bir seçenek var Madrid’de. Elbette en önemli içecek şarap ancak olay sadece bundan ibaret değil. Şarap: İspanyol şaraplarının en az İtalyan ve Fransız şarapları kadar iyi olduğunu bildiğinizi sanıyorum. Dolayısıyla Madrid iyi ve kaliteli bir şarap bulabileceğiniz şehirlerden de biri. Sherry, Manzanilla, Rioja veya Navarra şehirde tadabileceğiniz lezzetli şarap türlerinden. Sangria: İspanya’nın milli içkisi Sangria da Madrid’de tadabileceğiniz lezzetli içeceklerden. Kırmızı şaraba meyveler, limon ve şeker eklenmesiyle elde edilen içeceği kenti sıcak yaz aylarında ziyaret ediyorsanız özellikle tavsiye ederim. İspanyollar’ın alkollü içecekleri mutlaka yanında bir veya birkaç çeşit yiyecekle aldığını belirtmem lazım. Hatta Tapas denilen mezeler de bu ihtiyadan doğmuş. Dolayısıyla ne içerseniz için yanında birkaç farklı atıştırmalıkla tadını çıkarırsanız gerçek bir Madrid deneyimi yaşamış olursunuz. Alkolsüz içeecekler arasında ise sanırım kahve Madrid’de en çok tüketilenlerden. Herhangi bir İtalyan şehrinde bulabileceğiniz cappucino, espresso, latte gibi kahvenin her çeşidini Madrid’de de tadabilirsiniz.
Madrid Yemek Fiyatları: Madrid yeme içme konusunda ucuz bir şehir sayılmaz belki ancak en pahalılardan da değil kesinlikle. Eğer kısıtlı bir bütçeyle şehre giderseniz biraz da dikkatle günlük 25 - 35 Euro arası bir tutarda tüm öğünleri alabilirsiniz ki imkanınız olur da bütçenizi 35 - 45 Euro seviyesine çıkarırsanız çok daha rahat bir şekilde kaliteli ve lezzetli yemeklerle ve üstelik keyifle karnınızı doyurabilirsiniz. Her ne kadar Madrid’de kahvaltı 5 Euro civarı bir rakama yiyebileceğiniz bir öğün olsa da içeriğinin çok zayıf olması (kahve ve tatlı bir atıştırmalık) bu fiyata değmeyeceğini gösteriyor. Öğle yemekleri içinse minimum 8 - 9 Euro ayırmalısınız ki bu genellikle bir sandviç veya atıştırmalık şeklinde olacaktır. Biraz daha iyi bir yemek isterseniz 10 - 15 Euro arası bir rakam yeterli olur. Akşam yemeklerini ise sade de olsa zengin de olsa bir restoranda yiyeceğinizi düşünerek 20 - 35 Euro arası bir bütçe ayırabilirsiniz.
Bahşiş: Madrid’de bahşiş vermek zorunlu olmayıp isteğe bağlıdır. Ve servisinden memnun kaldığınız bir yerde bahşiş bırakmak isterseniz oran genellikle %5 - 10 arasıdır.
Tur Tavsiyeleri: Dilerseniz şehirdeki en popüler yeme içme ve flamenko turlarından birine katılarak eğlenceli vakit geçirebilirsiniz. Madrid’deki en en popüler turlardan bazıları:
İspanyol omleti de denilen tortilla aslında patatesli omlet. Bizdeki gibi kahvaltıda değil akşam yemeğinde yeniyor. Aslında bu bir çeşit Tapas da sayılabilir. Bazı restoranlarda tercihe göre soğan, mantar veya sosis eklenmiş versiyonları da bulunan Tapas’ı doymak için yiyecekseniz Pincho de Tortilla adı altında büyük bir porsiyon sipariş etmenizi öneririm. Hatta ekmek arası sandviç versiyonunu alabilirsiniz.
İspanyolların daha çok alkol yanında tükettikleri, meze türü yiyeceklerin tamamı Tapas olarak isimlendiriliyor. Genellikle bir kişilik küçük porsiyonlar halinde olan Tapasları biraz daha fazla almak isterseniz “pinch“, daha çok alıp 3 - 4 kişi paylaşmak isterseniz de “racion” olarak sipariş vermelisiniz. Tapas yiyecekleri tam olarak nedir derseniz? Bir kase zeytinden patates kızartmasına, pastırmadan yumurtalı yiyeceklere kadar atıştırmalık olarak tüketilebilen her türlü yiyecek bu kapsama giriyor. Damak tadınıza göre istediğinizi seçmek size kalmış.
Una bulanmış kalamar kızartmasıyla yapılan sandviçin içinde ayrıca domates, biber sosu veya mayonez de bulunabiliyor. Puerta del Sol civarındaki herhangi bir cafe veya yemek standından Bocadillo de Calamares alıp Madrid’i gezmek ise hem keyifli hem de lezzetli bir deneyim. Madrid’de ne yenir sorusuna verebileceğim en iyi atıştırmalık yiyecek cevabı da budur sanırım ve şehirdeki en lezzetli Bocadillo de Calamares için size bir öneri Plaza Mayor’daki Bar La Campana.
Adres: Calle de Botoneras, 6, 28012 Madrid. Her gün 09:00 - 23:00
Churros con Chocolate aynı zamanda bir tatlı. Atıştırmalık olarak bahsetmemin tek sebebi ise Madridliler’in bunu yemek sonrası tatlı olarak değil, kahvaltıda veya gün içinde, ya da bol alkollü bir gecenin sonunda atıştırmalık olarak tüketmesi. Belki siz de o şekilde denemelisiniz. Şehirdeki tüm yiyecek standlarında, cafe ve bistrolarında bulabileceğiniz Churros con Chocolate kızarmış hamur bezelerinin çikolata sosuna batırılmasıyla yapılıyor ve dayanılmaz bir lezzeti var.
Adres: Pasadizo de San Gines, 5, 28013 Madrid. 7 gün, 24 saat açık
Tüm İspanya’nın yerel ve ünü dünyaya yayılmış lezzeti Paella Madrid’de de denemeniz gereken bir tat. Safranlı pilavın çeşitli deniz ürünleri, tavuk ve sebze ile yapıldığı bu zengin yemek Madrid’de ne yenir diye düşünenler için ideal bir yerel lezzet. Samm ise şehirdeki en lezzetli paellayı tadabileceğiniz restoran.
Adres: Calle Carlos Caamano, 3, 28016 Madrid. Cumartesi hariç her gün 11:00 - 18:30 arası
Cocido Madrileño domuz eti içeren bir yemek. Sebze, nohut, sosis ve domuz etinin kısık ateşte 4 - 5 saat pişirilerek yapıldığı yemek bu şehre özgü en yerel lezzetlerden. Cocido Madrileño aslında sadece bir yemek değil, başlı başına bir menü de diyebilirim. Şöyle ki; malzemeler pişirilirken suyundan biraz ayrılıp çorba yapılıyor ve önden bu çorba içiliyor. Ardından ana yemek olarak önce nohut ve sebzeler ardından da sosis ve et yeniliyor. Şehirdeki en lezzetli Cocido Madrileño yemeğini ise Malacatín’de tadabilirsiniz.
Adres: Calle de la Ruda, 5, 28005 Madrid. Pazar günleri kapalı. Pazartesi ve Salı günleri 11:00 - 17:30 arası, diğer günler 11:00 - 17:30, 20:00 - 23:00 arası açık.
Cocido Madrileño yemeğinin bir benzeri aslında. Yine kısık ateşte saatlerce pişirilen sebze, nohut ve sosisten oluşuyor. Soğuk kış günlerinde tercih edilen bu yemek öncekinden farklı olarak tüm İspanya’da bulabileceğiniz bir lezzet.
Huevos Rotos. Adı Türkçe’de “kırık yumurtalar” anlamına gelen yemek yumurta üzerine konulmuş kızarmış patates ve zeytinyağından oluşuyor. Yerken yumurtayı kırarak sarısı akıtıyorsunuz. Madrid’deki en lezzetli Huevos Rotos’u yapan yer ise Taberna Carmencita.
Adres: Calle Libertad, 16, 28004 Madrid. Her gün 09:00 - 02:00 arası
Callos a la Madrileña da soğuk kış aylarında tüketilen, ateşte uzun uzun pişmiş bir tencere yemeği. Sığır sakatatı ve sosisle yapılan yemek kırmızı biberle tatlandırılıyor. Hemen hemen tüm restoran ve barlarla bulabileceğiniz Callos a la Madrileña’yı Madrid’de ne yenir diye düşünenlere doyurucu ve lezzetli bir seçenek olarak tavsiye ederim. La Sanabresa ise lezzetli bir Callos a la Madrileña tadabileceğiniz yerlerden.
Adres: Calle Amor de Dios, 12, 28014 Madrid. Pazar hariç her gün 13:00 - 16:30 ve 20:30 - 23:30 arası
İspanyollar yemek konusunda ne kadar iddalılarsa tatlı konusunda da o derece umursamazlar diyebilirim. Elbette Madrid Mutfağı’nda da lezzetli tatlılar var ancak kültürel olarak daha çok meyve yemeye meyilliler ve tatlı nadiren tüketilen bir yiyecek.
Türkçe’ye “kızarmış süt” diye çevirebileceğim Leche Frita aslında Kuzey İspanya’ya özgü bir tatlı. Un, yumurta, süt ve şekerle yapılan hamurun zeytinyağında kızartılması ve ardından şurup ve tarçınla süslenmesiyle yapılıyor.
Daha çok Mart ve Nisan aylarında bulabileceğiniz Torrijas aslında kızarmış ekmek tatlısı. Ve Madrid’de bunun iki farklı versiyonunu bulabilirsiniz. İlkinde ekmek süt ve yumurtaya batırılarak kızartılıyor ve ardından tarçınlı şurupla tatlandırılıyor. İkincisinde ise şaraba batırılıp kızartıldıktan sonra balla tatlandırılıyor. Her iki versiyonu da sıra dışı, her iki versiyonu da akıl alacak derecede lezzetli. En iyi Torrijas’ı nerede yiyebilirim diye sorarsanız size önerim Cafe de Oriente.
Adres: Plaza de Ote, 2, 28013 Madrid. Açık: Her gün 08:30 - 02:30 arası.
“Fakirlerin Creme Brulée’si” de denilen Crema Catalana aslında aşina olduğumuz bir tatlı. Bir benzeri de bizde Kazandibi adıyla satılıyor. Dolayısıyla yanmış muhallebi tarzı bir tatlı yemek isterseniz Madrid’de “Crema Catalana” sipariş etmelisiniz.
Sadece Madrid’de değil tüm İspanya’daki neredeyse tüm restoranların menüsünde görebileceğiniz Flan karamel pudingi tatlısı diyebilirim. Vanilya Flan, Yumurta Flan, Coconut Flan, Peynirli Flan, Bademli Flan, Çikolatalı Flan gibi onlarca değişik varyasyonu da mevcut. Peki Madrid’de en lezzetli Flan’ı nerede yiyeceksiniz? Size tavsiyem Restaurante La Primera.
Adres: Gran Vía, 1, 28013 Madrid. Açık: Her gün 13:00 - 16:00 ve 20:00 - 00:00 arası.
Madrid uzun bir tarih ve zengin bir kültüre sahip. Ayrıca bir başkent olarak son derece büyük de. Tabii bu büyüklükte bir şehri gezmek de, üstelik zamanınız da kısıtlıysa zor. Şehrin tarihi yapıları, müzeleri, eğlenceli bar, cafe ve restoranları, parkları, bahçeleri hepsi ayrı davetkar. O zaman planlama şart. Madrid’de Ne Yapılır yazısında sizlere kentteki sadece görülecek yerleri değil, yapılacak aktiviteleri de anlatmak istiyorum. Ne bir saniyeniz boşa gitsin, ne de herhangi bir aktiviteyi atlamayın. Zamanı iyi planlar ve uygularsanız Madrid’in tarihinden de, kültüründen de, yemekleri ve içeceklerinden de son derece keyif alacağınıza eminim.
TARİHİ YAPILAR
Bir turist olarak ziyaret edecekseniz muhtemelen Madrid’e gitmenizin en önemli sebebi kentin tarihi yapılarıdır. Gran Via Caddesi‘nde ve şehrin önemli meydanlarında görebileceğiniz irili ufaklı tarihi yapılar dışında kentin en önemli hatta her yıl milyonlarca turisti buraya çeken yapıları arasında; Kral 5. Philip tarafından 1700’lü yılların başında yaptırılan ve Avrupa’daki en büyük saray olan Kraliyet Sarayı, Ülkede göreceğiniz katedrallere kıyasla daha genç ancak yine de çok büyüleyici olan Neoklasik stili Madrid Katedrali (başka bir deyişle Catedral de Santa Maria la Real de la Almudena), Şehrin biraz dışında yer almakla birlikte UNESCO Kültür Mirasları Listesi’ne girebilecek kadar değerli ve Kral II. Felipe tarafından yaptırılan saray, kütüphane ve manastırdan oluşan El Escorial Sarayı, Cibeles Meydanı’nda 1919 yılında açılan ve tasarımı Antonio Palacios ve Joaquin Otamendi tarafından belediye binası (Cibeles Sarayı), Mısır Tanrıları Amon ve İsis’e adanmış ve İspanya’ya 1968 yılında hediye edilmiş olan 2200 yıllık Mısır Tapınağı Templo de Debot yer alıyor. Mümkünse zaman yaratıp hepsini görün derim. Eğer Madrid’in tarihi ve turistik yerlerini kısa sürede görmek istiyorsanız veya rehberli turları tercih ediyorsanız seçenekleriniz sonsuz. Sizlere birkaç popüler tur tavsiyesi.
Otobüs Turu: Üstü açık turistik otobüslerle gün boyu veya isterseniz 2 gün boyunca Madrid’in turistik bölgelerinde gezebileceğiniz hop on hop off otobüs turları kentin tadını doyasıya çıkarmak için ideal. Bu turlardan almanız halinde size sunulan 3 rotadan birini seçiyor ve bu rota üzerinde istediğiniz durakta inip, sonraki otobüslere binebiliyorsunuz. Günlük ücreti 22 Euro.
Madrid Rehberli Kraliyet Sarayı Turu: Kişi başı 34 Euro ücreti olan bu turu almanız halinde Kraliyet Sarayı’nı tecrübeli ve bilgili rehberler eşliğinde, onlardan İspanyol Kraliyet Ailesi’nin geçmişine dair bilgi edinerek, sarayda sergilenen sanat eserlerinin hikayesini dinleyerek gezebiliyorsunuz. Üstelik bu turu satın aldığınızda girişteki uzun kuyruklarda beklemeden, öncelikli olarak müzeye alınıyorsunuz.
MEYDANLAR
Sadece İspanya değil, İtalya ve Fransa’da şehrin içindeki irili ufaklı meydanlar hep ilgimi çekmiştir. Genelde meydanın popülaritesine göre bir veya çok sayıda cafe ve restoran bulunur, meydanda ufak tefek hediyelikler satan standlar, sanatını yapan ressamlar ve o kabalık hoşuma gitmiştir ve mutlaka buralara uğramaya çalışırım. Madrid de bu anlamda hiç fakir bir şehir değil. Bu meydanlarda biraz zaman geçirip, belki bir kahve eşliğinde şehrin havasını solumanızı tavsiye ederim. Puerta del Sol Madrid’in merkezi diyebilirim. Bu meydanda otururken çanlar her çaldığında bir adet, ve toplamda 12 adet üzüm yemenin şans getirdiğine inanılıyor. Buradan birkaç dakikalık yürüme mesafesindeki Plaza Mayor ise üç katlı Rönesans Dönemi yapılarla çevrelenmiş büyüleyici bir başka meydan. 15.,16. Ve 17. yüzyıllardan kalma tarihi yapılarla çevrili Plaza de la Villa ve şehrin en ünlü meydanı Plaza de Cibeles ise mutlaka görmeniz gereken diğer meydanlardan.
PARK ve BAHÇELERDE DİNLEN
Madrid’de çok fazla yeşil alan ve parklar var. Bir kenti huzurla dinlemek için ideal yerler. Madrid’in parklarında yürüyerek, bahçelerde uzanıp dinlenerek keyifle vakit de geçirebilirsiniz. 19. YY’dan beri var olan hatta tarihi 1663 yılına dayanan, şehirdeki en eski ağacın da bulunduğu Retiro Park, New York’un Central Park’ından 5 kat daha büyük olan, içerisinde yürüyüş yolları, bisiklet yolları ve piknik masaları da bulunan şehrin en geniş parkı Casa de Campo, Kraliyet Sarayı yakınındaki Jardines de Sabatini Madrid’de keyifli ve huzurlu bir öğleden sonra ya da sabahı geçirebileceğiniz yemyeşil vahalardan. Görmeden dönmeyin derim.
MÜZİKAL ve FLAMENKO
Bir zamanlar Madrid’in Broadway’i olarak anılan Gran Via Caddesi müzikal ve tiyatro açısından da benzersiz bir keyif sunmaya aday. Çoğu küçük sahne kapanmış olsa da burada yer alan Teatro Compac Gran Via, Teatro Coliseum ile Teatro Lope de Vega hala açık ve Aslan Kral, The Phantom Of The Opera, Mamma Mia, Sefiller, Chicago, Cats gibi uluslararası üne sahip müzikallere ev sahipliği yapıyor. Daha yerel bir eğlence tercih ederseniz Madrid’de elbette bir flamenko gösterisi izleyeceksiniz. Teatro de la Zarzuela ve sundukları flamenko gösterileri İspanyolca bilmeseniz bile müziklerden, kostümlerden ve danslardan fazlasıyla etkilenmenizi sağlayacak kadar güçlü ve başarılı. Madrid’de ne yapılır diye düşünürken flamenkoyu ne olursa olsun ihmal etmeyin ve bir gecenizi buna ayırın.
Madrid Flamenko Gösterisi: Dünyanın ilk Flamenko tiyatrosunda sergilenen bu 1-1,5 saatlik show hem gözlerinize hem de kulağınıza hitap eden güzellikte. 27 Euro ücreti olan bu gösteriyi yetenekli Flamenko sanatçılarını yerinde görmek isteyen herkese öneririm.
SAN GİNES'DE CHURROS TADIN
Madrid’in yeme içme konusunda benzersiz bir şehir olduğu malum. Mutfağı öyle zengin, yemekler o kadar iyi ve lezzetli ki Madrid’in yerel lezzetlerinin tadına bakmadan şehri gördüm demeyin. Tapas, paella veya onlarca başka yerel yemeği denemelisiniz. bir öneri, 1894 yılında kurulan San Gines Chocolaterie ise kentin en eski Churros yapan yerlerinden. 24 saat açık olan cafede yediğiniz çikolatalı Churrosların tadını unutamayacak, sadece bunun için bile Madrid’e geri dönmek isteyeceksiniz.
SANTİAGO BARNABEU DA REAL MADRİD MAÇI
Futbolu sevseniz de sevmeseniz de Real Madrid‘i duymamış olmanız mümkün değil. Avrupa’nın en başarılı futbol kulüplerinden ve 11 Avrupa Kupası’nı da elinde bulunduran Real Madrid’in efsanevi stadyumu Santiago Bernabéu‘da bir maç seyretmek elbette maç takvimi seyahatinize uyuyorsa yapmadan dönmemeniz gereken aktivitelerden. Seyahat tarihlerinizde burada bir Real Madrid maçı yoksa da üzülmeyin. Zira takımın 85 bin kişilik, neredeyse mabed sayılacak stadyumu Bernabéu turistik gezilere de açık. 25 Euro karşılığında (14 yaşından küçükler için 18 Euro) iki saat süren bir tur yapabilir, Avrupa’nın bu dev takımının evinde dolaşabilirsiniz.
Madrid Santiago Bernabéau Turu: Kişi başı 25 Euro ücreti olan bu tur, Real Madrid Spor Kulübü’nin tarihçesine dair ilginç hikayeler duyabileceğiniz, futbolcuların soyunma odalarını, kupa salonunu ve hatta sahayı da ziyaret edebileceğiniz turu biraz da sıra dışı bir gezi yapmak isteyen herkese tavsiye ederim.
RENKLİ PAZARLAR
Bu şehirde alışveriş bambaşka bir deneyim. Özellikle de şehirdeki sokak pazarları. Hatta alışveriş yapmak istemeseniz bile Madrid’in sokak pazarlarında dolaşmanızı, stantlardaki binlerce üründen ilginizi çekenleri incelemenizi, satıcılarla sohbet etmenizi, o karnaval renkliliğini yerinde yaşamanızı öneririm. Pazar gezmeleri Madrid’de ne yapılır diye düşünenlerin mutlaka not etmesi gereken eğlenceli bir aktivite. Şehirde pazar çok ancak turistlerin de en çok ziyaret ettiği, en renkli pazarların Mercado de San Miguel ve El Rastro Pazarları fovorilerden.
ŞEHRE TERASDAN BAKMAK
Madrid silüeti bence İspanya’daki en etkileyici şehir silüetlerinden. Hatta Barselona’dan bile güzel. Ve bu silüeti yukarıdan seyredebileceğiniz en ideal yer ise Círculo de Bellas Artes’in terası. Bu terastan şehrin geniş caddelerini, ünlü yapılarını, yeşil alanlarını, gökdelenleri ve kilise kubbelerini bir kadeh şarap veya bir kahve eşliğinde seyredebilirsiniz.
Zamanı biraz daha bol olan veya zamanını çok verimli kullananlara. Eğer imkanınız varsa bir gününüzü Madrid’e yakın, tarihi ve doğal güzellikleri sayesinde görmeye değer köy, kasaba ve şehirlere ayırın. Bunlar arasında en popülerleri de şüphesiz zengin tarihi ile Toledo, Segovia ve Avila kentleri. Eğer otobüs, tren uğraşmak istemiyorsanız, planlamaya yapmaya zamanınız yoksa bu günübirlik geziler için harika tur seçenekleri de var.
Madrid’den Günübirlik Segovia ve Toledo Turu: 12 saat süren ve 49 Euro ücreti olan bu turda Madrid’den konforlu otobüslerle Segovia ve Toledo kentlerine ulaşımınız sağlanıyor. Yol boyunca tecrübeli rehberlerden bu kentlerin tarihçesine ve kültürüne dair bilgiler ediniyorsunuz. Bu şehirlerdeki rehberli yürüyüş turları ile Segovia’daki Alzacar’a giriş ve rehber ücreti de fiyata dahil. Hatta isterseniz küçük bir ek ücret karşılığında Toledo Katedrali’ne giriş de dahil olabiliyor.
Madrid’den Günübirlik Toledo Turu: UNESCO Kültür Mirasları arasında yer alan Toledo kentine Madrid’den konforlu otobüslerle ulaşımınızın sağlanacağı, size eşlik eden rehberlerden kentin tarihçesine dair bilgiler edinebileceğiniz, Müslüman, Yahudi ve Hıristian kültürlerinin benzersiz bir karışımını yerinde deneyimleyebileceğiniz 9 saatlik bu turun ücreti 23 Euro. Dolayısıyla bütçesi kısıtlı olup yine de biraz Madrid’den uzaklaşmak, farklı deneyimler yaşamak isteyen herkese tavsiye ederim.
Madrid’den Günübirlik Segovia ve Avila Turu: Madrid’de Ne Yapılır yazısında sizlere son günübirlik tur önerim ise Segovia ve Avila kentlerini içeren, 52 Euro karşılığında 10 saat boyunca bu kentlerin en güzel yerlerini görebileceğiniz bir tur. Tura Madrid’den bu kentlere konforlu otobüslerle ulaşım, hem yolda hem de bu şehirlerde düzenlenen yürüyüş turlarında rehberlik hizmeti, hem de Segovia ve Avila’yı istediğiniz gibi keşfedebilmeniz için size tanınan birkaç saat boş zaman dahil.
Valizinizde alışveriş ve hediyeler için mutlaka önemli bir yer bırakın. Elbette burada bulabileceğiniz ürünlerin çoğunu Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir yerinde de bulabilirsiniz. Ancak öncelikle orijinal İspanya üretimi olup olmadığını bilmek zor, öyle bile olsa ithalat vergileri ve diğer sebeplerden dolayı fiyatları çok pahalıya geliyor. Madrid hem gastronomi açısından bir cennet, onlarca farklı yerel yiyecek ve içecekleri var ki bunların büyük kısmı (zeytinyağı, şekerlemeler, şarap gibi) seyahate uygun bir şekilde paketlenip taşınabiliyor, hem de yüzyıllar öncesine uzanan tarih ve kültürleri dolayısıyla da el sanatları ve özgün ürünler konusunda zengin bir seçenek yelpazesi var. Az ya da çok bir bütçe ayırın ve size yıllarca Madrid’i hatırlatacak hediyelik eşyaları, ya da evinizde sevdiklerinizle birlikte tadabileceğiniz lezzetleri keşfedin.
TURRONES
Noel zamanlarının popüler şekerlemesi Turrónes, Madrid’den kendinize veya sevdiklerinize alabileceğiniz en uygun fiyatlı ve tatlı hediyeliklerden. Badem, bal, şeker ve yumurta beyazıyla yapılan bu şekerlemeyi bulabileceğiniz en ideal adres ise Madridliler’in de tercih ettiği Casa Mira.
ZEYTİNYAĞI
Elbette Türkiye de zeytinyağı açısından bir cennet. Ancak İspanyol zeytinlerinin de bu alanda haklı bir ünü var. Mutfağında biraz değişiklik yapmak isteyenler için zeytinyağı harika bir seçenek. Üstelik sevdiklerinize de hediye edebilirsiniz. İsterseniz herhangi bir süpermarketten 20 mililitrelik 6 şişeden oluşan seyahat paketi alabilir, isterseniz de Salamanca’da bulunan La Chinata‘dan farklı aromalarla tatlandırılmış sıra dışı zeytinyağı çeşitlerini değerlendirebilirsiniz.
ŞARAP
İspanyol şarapları hem kaliteli hem de ucuz. Şişesi 2 - 3 Euro seviyelerinden başlayan lezzetli ve kaliteli bir şarap ise sevdiklerinize Madrid’den getirebileceğiniz en özgün hediyelerden biri. Üstelik herhangi bir restoranda deneyip beğendiğiniz bir şaraptan bir şişe kendinize almak da isteyebilirsiniz. Lavinia isimli şarap mağazasını çok zengin bir İspanyol şarabı koleksiyonuna sahip, mağaza çalışanları da verdikleri bilgilerle seçiminize yardımcı olabilir.
Adres: C/ José Ortega Y Gasset, 16 Madrid. Pazar hariç her gün 10:00 - 21:00 arası
MAVİ ŞARAP
Sıra dışı bir hediyelik veya hatıralık üründen. İspanyol markası Gik’in 2016 yılında piyasaya sürdüğü mavi renkli şaraplar. Siyah ve beyaz üzüm karışımında üretilen bu şarapların renklendirilmesinde de doğal pigmentler kullanılıyor. Madrid’den ne alınır diye düşünürken sevdiklerini de şaşırtacak bir hediye arayanlar için tek önerim diyebilirim.
BOTA
Bota (Deri Şarap Kesesi) olarak bilinen deri şarap keseleri İspanyol tarihinde önemli bir yer tutuyor. Kendinize Madrid’i hatırlatacak veya sevdiklerinize Madrid’de de onları unutmadığınızı gösterecek özgün bir hediye arıyorsanız Bota bunun için birebir. Şarap kesesi dedim ancak içine herhangi bir içecek de koyulabiliyor. Bir içeceği bota içinden içmenin en güzel yanı da şu; keseyi sıkarak içindeki sıvının kese üzerindeki küçük bir delikten fışkırması sağlanıyor. Dolayısıyla içerken ağzınız keseye değmiyor ve bu sayede aynı keseden bir sürü farklı kişi şarap içebiliyor. Elbette ilk anda kullanımı zor ama onu da öğreniyorsunuz. Gerçek deri olmasına dikkat edin yeterli.
La Violeta‘nın aslında tarihi veya yerel bir önemi yok. Şehir merkezinde yer alan mağazayı Madrid’den ne alınır yazısına almamın sebebi ise Madridliler’in bile diğer Madridlilere hediye alırken burayı tercih etmesi diyebilirim. Tarihi 100 yıl öncesine uzanan mağaza daha çok menekşe kokulu veya aromalı mumlar, şekerlemeler, kişisel bakım ürünleri ve kokular üretiyor. Şehrin yerlilerinin hayatında önemli bir yeri olan mağaza son derece şık ve sevimli de. Eğer aradığınız özgün ama biraz da modern bir hediye ise La Violeta‘dan alabileceğiniz herhangi bir ürün sizi mutlu edecektir.
ESPADRİL
Rahat ve serin tutan ayakkabı Espadriller artık dünyanın her yerine yayılmış olsa da memleketi İspanya orjiinal bir çift espadril almak için ideal bir adres. Alpargata olarak da bilinen bu ayakkabılar yüzlerce farklı renk ve desende, çeşitli modellerde satılıyor. Madrid’in hemen her yerinde espadril satan mağazalar mevcut ancak kuruluşu 1840 yılına uzanan ve İspanya’nın en eski espadril üreticisi olan Casa Hernanz mutlaka uğramanız gereken yerlerden. Üstelik buradaki espadrillerin fiyatları da 5 - 10 Euro seviyesinde, başka bir deyişle uygun fiyatlı da bir seçenek. Hem kendinize Madrid’i hatırlatacak, hem de sevdiklerinizi mutlu edecek bir alternatif.
Adres: Calle Toledo 18, Madrid. Pazar hariç her gün 09:00 - 13:30 / 16:30 - 20:00(Cumartesi günleri öğleden sonra açık değil.
SERAMİK ÜRÜNLER
Eğer Madrid dışında İspanya’nın başka şehirlerini de gezdiyseniz fark etmemiş olmanız mümkün değil, ülke baştan sona renkli seramiklerle dolu. Mavi ve gri ağırlıklı renklerden oluşan ve geniş fırça darbeleriyle süslenen Granada seramikleri, parlak renkli çiçekler içeren Toledo stili seramikler ve Barselona’nın mozaik döşeli Gaudi stili seramikleri. Madrid’de bu farklı tarzdaki seramiklerin hepsini bir arada bulabileceğiniz onlarca seçenek var. Gran Via’da yer alan Cantaro da bunlardan biri. Hem fiyatlar çok uygun hem de tuzluk biberlikten seramik süs eşyalarına kadar her türlü obje mevcut. Seramik seviyorsanız bu el yapımı eserler sizin için Madrid’den ne alınır sorusunun cevabı olabilir.
Adres: Calle Flor Baja 8 Madrid. Açık: Pazar hariç her gün 10:00 -14:00 /17:00 - 21:00 arası (Mağaza Ağustos ayı boyunca kapalı)
YELPAZE
Ucuz ve tam olarak Madrid’e özgü bir ürün olan yelpaze hem flamenko etkisi sebebiyle bir dekorasyon eşyası, hem de sıcak yaz akşamlarında kullanabileceğiniz bir serinletici. Üstelik binlerce renk ve desen seçenekleri sayesinde alternatifler de sonsuz.
Bu ürünleri Madrid’de hemen her hediyelik eşya mağazasında bulabilirsiniz. En basit modellerin fiyatı 2 Euro’dan başlıyor ve hem malzeme hem de işçilik sebebiyle çok daha yüksek seviyelere çıkabiliyor.
Mayorka Adası’nda kurulan Majorika isimli şirket incilerin istiridye içerisindeki oluşumunun aynısını kurguladıkları bir prosesle doğala yakın inci üretiyor. Ve elbette bu incilerden son derece zevkli ve şık tasarımlarla aksesuarlar yapılıyor. Üstelik gerçek inci olmasa da gerçeğine çok yakın olan bu incilerle üretilen aksesuarların fiyatları da çok uygun, 20 Euro seviyesinden başlayarak artıyor. Marojika incilerini bulabileceğiniz en ideal yer ise ülkenin ünlü departmant storeu El Corte Ingles.
İspanya‘nın başkenti Madrid‘e yakın bir zamanda seyahat etmeyi planlıyorsanız ve turlarla değil de seyahatinizi kendiniz organize ederek gidecekseniz aklınıza gelebilecek ilk sorulardan biri doğal olarak “Madrid’de nerede kalınır?” olacaktır. Eğer Madrid’e daha önceden gitme şansınız olmuşsa az çok şehrin merkezi, önemli gezi noktalarının konumları hakkında bilginiz vardır ama ilk kez gidecekseniz biraz tavsiyeye ihtiyacınız olabilir.
Madrid Otel Fiyatları ve Rezervasyon
Madrid otel fiyatları konusunda çok can sıkmayacak bir yer. Fiyatlar Barselona vb yerlere nazaran çok daha düşük sayılabilir. Merkezde, kaliteli ve temiz bir 3 yıldızlı otelde fiyatlar genel olarak 80 - 120 Euro arasında sayılabilir. Ölü sezonda bu fiyatlar çok daha düşük olabilir. Otel rezervasyonuna gelecek olursak, en güvenilir ve popüler rezervasyon sitelerinden Booking.com‘u tercih ediyorum. Booking.com, “En iyi fiyat garantisi” ve “ücretsiz iptal seçenekleri” ile ünlü. Seçiminize göre otel ödemenizi tesise vardığınız yapabilir ya da yaşanabilecek herhangi bir aksaklıkta konaklamanıza 24 saat kala ücretsiz rezervasyon iptali yapabilirsiniz.
Booking.com’da yer alan tüm Madrid otellerini incelemek için tıklayın.
Madrid coğrafi olarak 21 temel bölgeye ayrılıyor. Madrid’de nerede kalınır, en güzel bölgeler hangileri diye merak ediyorsanız Madrid’de konaklama yapabileceğiniz 9 bölge var.
- Şehrin merkezi kabul edilen Puerto del Sol Meydanı & Gran Via Caddesi,
- Plaza Mayor ve Kraliyet Sarayı gibi önemli yerleri sınırlarında bulunduran Austrias,
- Daha çok genç gezginlerin tercih ettiği Malasana,
- Şehrin eşcinsel dostu bölgesi olan Chueca,
- Daha çok varlıklı kesimin yaşadığı Salamanca,
- Madrid’in en ünlü müzelerinin yer aldığı Paseo del Arte,
- Yöresel bar ve restoranları ile ünlü Letras,
- Merkezin güneyinde, tren istasyonuna yakın Lavapies,
- Adından da anlaşılacağı gibi Latin Mahallesi olan La Latina.
Adı geçen bu yerlerin birçoğu şehir merkezinde yer alıyor ve gezilecek yerlere yakın konumda bulunuyor.
PUERTA DEL SOL MEYDANI ve GRAN VİA CADDESİ
Puerto del Sol, çevresinde birçok gezilecek yer, otel, kafe ve restoranın bulunduğu şehrin en ünlü noktası. Madrid gezilecek yerler yazımızda tanıttığımız birçok önemli yere bu meydandan yürüyerek ulaşmak mümkün. Yürümek istemezseniz de çevredeki metro durakları ile gitmek istediğiniz yerlere kolayca ulaşabilirsiniz. Meydanda yer alan metro durağını kullanarak havaalanı başta olmak üzere birçok yere kolayca ulaşabilirsiniz. Eğer metro yerine Madrid havaalanı ulaşımı yazımda da belirttiğim gibi taksi kullanmak isterseniz bu noktadan havaalanı yaklaşık 30 dakika sürüyor ve ücret sabit, 30 Euro. Kraliyet Sarayı’ndan ünlü müzelere kadar tüm önemli yerlere yürüyerek ulaşabileceğiniz bölgede sayısız tapas barı, eski restoran ve pazar var.
Gece gündüz hareketli olan bu meydanın en önemli özelliklerinden biri de güvenli bölgelerden bir tanesi olması. Puerto del Sol Meydanı’na birkaç dakika yürüme mesafesinde yer alan Gran Via ise şehrin ünlü alışveriş merkezi. Tarihi binalar, restoranlar, sinemalar, tiyatrolar, müzeler, ünlü mağaza ve butiklerle kaplı olan bu cadde alışveriş tutkunları için biçilmiş kaftan. Özetle Madrid’de nerede kalınır diye soranlar için ilk bölge tavsiyem şehrin en ünlü ve hareketli yeri olan Puerto del Sol ile Gran Via Caddesi. Otelinizden dışarı adım attığınız anda kendinizi merkezde bulmak istiyorsanız mutlaka bu bölgeleri tercih edin.
- 3★ B&B Hotel Puerta del Sol 4000 + değerlendirme 9,4 puan.
- 3★ Petit Palace Preciados 2000 + değerlendirme 8,4 puan.
- 4★ Eurostars Casa de la Lírica 2500 + değerlendirme 8,8 puan.
- 4★ Intur Palacio San Martin: 2750 + değerlendirme 8,8 puan.
- 5★ Hyatt Centric Gran Via 500 + değerlendirme 9,1 puan.
Austrias, merkezdeki Sol Meydanı’nın hemen yanında yer alıyor. 16. yüzyıldan beri bölgede yer alan saraylar, kiliseler, manastırlar ile büyük öneme sahip olan bu bölge, gezilecek yerlere yürüme mesafesinde olması ile de dikkat çekiyor. Austrias semtinin en önemi noktası olan Plaza Mayor, şehirdeki en önemli meydanların başında geliyor. Buranın dışında Kraliyet Sarayı, Almudena Katedrali, San Miguel Market ve Puerto del Sol, çok kısa yürüyüş mesafelerinde yer alıyor. Özetle, yöresel ve modern bar ve restoranları, tarihi yapıları ile dikkat çeken bu yer, en az Sol Meydanı kadar merkezi bir konuma sahip ama oraya göre nispeten daha gürültüsüz.
- Hostal Met Madrid Değerlendirme 9,4 puan.
- 3★ Casón del Tormes Değerlendirme 8,4 puan.
- 4★ Hotel Opera Değerlendirme 8,3 puan.
- 4★ Petit Palace Plaza Mayor Değerlendirme 8,5 puan.
- 5★ Gran Meliá Palacio de los Duques Değerlendimre 9,3 puan.
Daha çok genç turistlerin tercih ettiği Malasana semti merkezin kuzeyinde, Gran Via Caddesi’nin diğer tarafında yer alıyor. Son yıllarda büyük değişim yaşayan semt günümüzde modern restoranları, trend mağazaları, cafe, restoran, barları ile dikkat çekiyor. Özellikle gençlerin takıldığı bu semt bütçe dostu otellere de ev sahipliği yapıyor. Üstelik şehrin hareketli gece hayatına da yakın. Özetle, şehir merkezine çok yakın ama biraz daha genç gezginlerin takıldığı bir bölgede konaklamak isterseniz Malasana çok güzel bir seçenek olabilir.
- 3★ The Walt Madrid Değerlendirme 9,0 puan.
- 3★ Petit Palace Triball Değerlendirme 8,9 puan.
- 4★ Hotel Atlántico Değerlendirme 9,2.
- 4★ 7 Islas Hotel Değerlendirme 8,9 puan.
Şehrin simgelerinden Metropolis Binası ve arka kısmında kalan Chueca semti
Madrid’de nerede kalınır yazımda tanıttığım bölgeler içinde belki de en sıradışı olan yer Chueca çünkü burası şehrin eşcinsel dostu bölgesi olarak biliniyor. Gran Via’nın sonuna doğru, Malasana’nın hemen yanında yer alan bu semt, dar sokakları, gece gündüz hareketli bar ve restoranları ile şehrin gay ve lezbiyen kültürünün yaşatıldığı bir semt. Kısacası, Plaza de Chueca meydanının merkezini oluşturduğu bu semt hareketli gece hayatı, fantastik kafe ve meydanları ile gezginlere rengarenk bir ortam sunuyor.
- 3★ B&B Hotel Fuencarral 52 Değerlendirme 9,1 puan.
- 4★ Vincci The Mint Değerlendirme 9,2 puan.
- 5★ The Principal Madrid Değerlendirme 8,9 puan.
Madrid’in en önemli gezi noktalarından Retiro Parkı‘nın hemen kuzeyinde yer alan Salamanca, 19. yüzyıl binaları ile çevrili, şehrin en varlıklı kesiminin yaşadığı yer olarak öne çıkıyor. Burası da restoranları, barları, alışveriş caddeleri ile dikkat çeken bir semt aslında. Gran Via caddesine kısa bir yürüyüş mesafesinde yer alan bu semt ayrıca Prada, Gucci, Louis Vuitton gibi markaların mağazalarına da ev sahipliği yapıyor. Velazquez ve Serrano adındaki 2 paralel cadde üzerinde yoğunlaşan bu semt, özellikle merkezin gürültüsünden uzaklaşıp biraz daha tarz sahibi bir bölgede konaklamak isteyenler için uygun olabilir.
- 3★ AC Hotel Avenida de America Değerlendirme 8,3 puan.
- 4★ Novotel Madrid Center Değerlendirme 8,7 puan.
- 5★ Wellington Madrid Değerlendirme 8,9 puan.
Müzeler bölgesi ile şehrin kalbi sayılan Sol Meydanı arasında yer alan bu ufak bölge eski pazarları, yöresel bar, restoran ve marketleri ile dikkat çekiyor. En hareketli noktası Plaza Santa Ana olan bölge geçmişte İspanyol edebiyatına altın çağını yaşatan Cervantes ve Quevedo gibi ünlü isimlere de ev sahipliği yapmış. Kısacası burası, şehrin merkezine 10 dakikalık yürüme mesafesinde ama daha yöresel dokuya hakim bir noktada konaklamak isteyenler için güzel bir seçenek.
- 3★ Hostal Alexis Madrid Değerlendirme 9,3 puan.
- 4★ Hotel Paseo Del Arte Değerlendirme 8,6 puan.
- 5★ NH Collection Paseo del Prado Değerlendirme 8,7 puan.
LAVAPİES ATOCHA TREN İSTASYONU
Merkezin biraz güneyinde kalan Lavapies bölgesi özellikle yerel hayatla iç içe olup gece hayatına yakın bir noktada konaklamak isteyenlere hitap edebilecek bir yer. Göçmen kültürü ile renklenmiş, hipster barları, yeme içme mekanları ile dikkat çeken bu yer özellikle sahip olduğu ulaşım imkanları ile öne çıkıyor. Lavapies semtinden dilerseniz şehirdeki birçok yere yürüyerek ulaşabilirsiniz. Burası aynı zamanda Madrid’in merkez tren istasyonu olan Atocha‘ya da yürüme mesafesinde. Eğer Madrid’e Barselona ya da Endülüs şehirlerinden trenle gelip gidecekseniz istasyona yakın konumda konaklamak sizin için avantaj olabilir. Kısacası Madrid’de nerede kalınır, şöyle hem merkeze ve ulaşım ağına yakın ama aynı zamanda kendine has havası olsun diyenler bu bölgede kalmayı düşünebilirler.
La Latina adından da anlaşılacağı üzere şehrin Latin mahallesi. Madrid’in merkezi kabul edilen Sol Meydanı’nın güney batısında kalan bu mahalle labirenti andıran dar sokakları, eski kiliseleri, 18. yüzyıldan kalma binaları ile dikkat çekiyor. Madrid’in ünlü ikinci el eşya pazarı El Rastro da bu bölgede kuruluyor. Bununla birlikte şehrin önemli gezi noktalarından biri olan San Francisco el Grande de bu bölgenin sınırlarında yer alıyor. Birbirinden şirin ve ünlü tapas barlarının da bulunduğu bölge özellikle haftasonları çok canlı oluyor.
- 3★ Ganivet Değerlendirme 8,4 puan.
- 4★ Posada del León de Oro Değerlendirme 9,0 puan.
Keşfedilen arkeolojik buluntulara göre İspanya’nın başkentinin bulunduğu alandaki ilk yerleşimler tarih öncesi devirlerde kurulmuş. Ancak çoğu tarihi kaynakta kentin tarih sahnesine çıkışı, Córdoba Emiri I. Muhammed’in 9. yüzyılın ikinci yarısında Manzanares Nehri kıyısına inşa ettirdiği kale ile ilişkilendiriliyor. Bu kale uzun süre boyunca Müslümanlar’ın kurdukları savunma ağının önemli bir parçası olarak kullanılmış. Ancak kent, 1085 yılında Kastilyalı VI. Alfonso tarafından ele geçirilmiş.
Tarihi boyunca pek çok isyan hareketine ve savaşa şahit olmuş Madrid, II. Philip’in 1561’de tahtı Valladolid’den buraya ilk kez taşıması sonucu kısa süreli gelişim sürecine girmiş. Bu dönemin ardından Miguel de Cervantes, Diego Velázquez gibi isimler sayesinde kent, kültürel anlamda da gelişme fırsatı bulmuş.1807’den 1814’e kadar Fransız işgali altında kalan Madrid, 1936-1939 yılları arasında yaşanan Sivil Savaş’ın etkilerini üzerinden attıktan sonra yükselen ekonomik profilinin sayesinde kişi başına düşen gelirde İspanya’da birinci, Batı Avrupa’da ise üçüncü sıraya yükselmiş. Bu gelişme ile beraber kültürel ve politik çok sayıda reform gerçekleştirilerek şehir günümüzdeki turizm potansiyeline kavuşmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder