17 Nisan 2020 Cuma

GÖBEKLİTEPE

 İnsanlık Tarihinin Bilinen En Eski Tapınağı 

Yaklaşık 12.000 senelik tarihi ile, Mısır Piramitleri’nden ve İngiltere’deki Stonehenge’den yaklaşık 7.500 yıl önce inşa edilmiş Göbeklitepe’nin keşfi ile dünya sallandı. İnsanlık tarihinin bilinen en eski tapınağı oldu.
GÖBEKLİTEPE'YE ULAŞIM
Şanlıurfa’ya bağlı Örencik’te bulunan Göbeklitepe şehir merkezinden araba ile yarım saat sürüyor. 
Konum için tıklayın.

Eğer arabanız yoksa toplum taşıma ile 100 numaralı otobüs ile ulaşım sağlayabilirsiniz. Saat 10.00’da, 13.00’da ve 16.00’da Abide durağından yola çıkacan otobüs, saat 12.00’de 15.00’de ve 18’de Göbeklitepe’den hareket ediyor.
Gaziantep, Mardin, Diyarbakır’dan Göbeklitepe
Gaziantep merkezden araba ile 2 saat
Diyarbakır merkezden araba ile 2,5 saat
Mardin merkezden araba ile 2,5 saat sürüyor.
Din Kurumunun İnsanların Yerleşik Hayata Geçmeden Önce Başladığını Ortaya Çıkardı.Göbeklitepe’nin keşfine kadar yapılan tüm araştırmalar, insanların yerleşik hayata geçtikten sonra din kurumunun oluştuğu sonucuna varıyordu. 12 bin yıllık bir ibadet merkezi olan Göbeklitepe bunun yanlış olduğunu ortaya koydu. Çünkü insanlar yaklaşık 10 bin yıl önce yerleşik hayat geçmişlerdi. Yani din kurumu yerleşik hayattan yaklaşık 2000 sene önce oluşmuştu. Medeniyetin Sıfır Noktası Yeniden Belirlenmiş Oldu
M.Ö 10.000 yıllarında yaşayan insanların, henüz ilkel çağlarda olmalarına rağmen, sanılandan çok daha gelişmiş bir yaşam tarzı olduğunu ortaya koydu. Böylece insanlık tarihinin ve medeniyetin sıfır noktası yeniden belirlenmiş oldu.
 Neolitik Çağ’da insanlar henüz daha avcı toplayıcı bir topluluk olmalarına karşın, buradaki ileri düzeyde mimarlık gerektiren tapınaklar gibi yerleşik yapılar inşa etmeye ve yerleşik düzene geçmeye başlamışlar bile.
Göbeklitepe’nin keşfinden önce, insanların Taş Devri veya bilimsel adıyla Neolitik Çağ’da demir kullanmayı bilmedikleri ve çanak çömlek yapımına başlamadıkları düşünülüyordu. Fakat Göbeklitepe bunun tam aksini kanıtlamış oldu.
Böylece Göbeklitepe insanlık tarihi üzerine bilinen tüm akışı değiştirdi ve Neolitik dönemle ilgili tüm bildiklerimizi yeniden değerlendirmemiz gerektiğini gösterdi.
GÖBEKLİTEPE'NİN KEŞFİ
1983’te ise Mahmut Kılıç isimli bir çiftçi tarlasını sürerken oymalı bir taş buluyor ve bulduğu taşı Urfa Müzesi’ne götürüyor. Müze yetkilileri bu taşın önemini idrak edemiyor. Alman arkeolog Prof. Klaus Schmidt’in bu taşa denk gelmesi üzerine 1995’te Göbeklitepe kazıları başlıyor. Fakat burası üzerine yapılan çalışmalar, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi ortaklığında kurulan ekibin çalışmaları ile oluyor. Her nasılsa bu çalışmalar o kadar da ses getirmiyor. 1980’e gelindiğinde, Amerikalı arkeolog Peter Benedict’in bir makalesinde Göbeklitepe’den bahsetmesi ile önemi nihayet fark edilmeye başlanıyor.
GÖBEKLİTEPE'NİN GİZEMLERİ
Elbette Göbeklitepe hakkında birçok teori ve efsane var. Bunlardan en gizemlisi hiç şüphesiz 12.000 yıllık bu tapınakların nasıl günümüze kadar gelebildiği. Araştırmacılar bunun nedenini, Göbeklitepe’nin insan eli ile gömülmüş olabileceği teorisi. Çünkü Göbeklitepe’deki tapınaklar, yapılışlarından yaklaşık bin yıl sonra tonlarca toprak ve çakmaktaşına gömülmüş. Hem de araştırmalar bunun insan eliyle kasıtlı olarak yapıldığını gösteriyor. Çünkü yapının bulunduğu yerdeki toprak tabakası doğal yollarla değil insan eliyle düzeltilmiş bir görünüme sahip. Bazı teorilere göre zamanında burası bir yıldız gözlemeviymiş fakat zamanla işlevini yitirdiği için toprak altına gömülmüş. Fakat bu teorinin de kesinliği yok.
Kazı alanında bir kafatası da araştırmacılara, tarihin bilinen ilk beyin ameliyatının burada gerçekleştirilmiş olabileceğini düşündürtüyor. Çünkü kafatasında bulunan delik izinin, ilkel bir delgi aleti ile yapılan bir ameliyat izi olduğu düşünülüyor.
Yapıların bir diğer dikkat çeken özelliği de tabanlarının sıvı geçirmez olarak tasarlanmış olması. Bu durum, tapınakta düzenlenen seramonilerin sıvı içeren seramoniler olabileceğini düşündürüyor. Son zamanlarda ortaya atılan bir diğer teori de tüm bu yapıların birbiri ile alakalı olabileceği teorisi.
GÖBEKLİTEPE'DE TAPINAKLAR
Elbette hepsinden öte, Göbeklitepe’nin asıl gizemi buradaki tapınaklarda saklı. Genel kanıya göre, burası bir Taş Devri tapınağı. Fakat kimi teorisyenlere göre burayı bir tapınak olarak adlandırmak yanlış olur. Çünkü o dönemdeki insanlarda bir tapınak algısı henüz yok. Burası için ancak bir toplanma yeri diyebiliriz.

Genel kanı ise bir tepe üzerine inşa edilmiş, çapları yaklaşık 30 metre olan 20 yuvarlak ve oval yapının ortasında 2 tane T biçimli, 5 metre yüksekliğinde, kireçtaşından sütundan oluşan Göbeklitepe’nin dini amaçlı yapıldığı şeklinde.
Bugüne kadar yapılan kazılarda 6 yapı ortaya çıkarılmış fakat yapılan yüzey araştırmalarına göre toplamda 20 adet yapı ve 200’den fazla dikilitaşın olduğu düşünülüyor. Bu yapıların ileri düzey mimari bilgi gerektiren yapılar olması, Neolitik Çağ’da çanak çömlek bile yapamadıkları düşünülen insanların aslında teknolojide ne kadar gelişmiş olduklarını gösteriyor.
Bu tapınaklar aynı zamanda, Neolitik Çağ’da insanın kutsal olanla arasındaki bağı, leopar, yaban domuzları, leylek, tilki, ceylan, akrep, yılan gibi üç boyutlu hayvan kabartmaları ile ifade ettikleri inanış biçimlerini anlamamıza yardımcı oluyor. Çünkü dikilitaşların çoğunda insan, taşa işlenmiş hayvan ya da soyut semboller bulunuyor. Gövdesinde el, kol ve parmak motifleri bulunan dikilitaşların da stilize edilmiş insan heykelleri olduğu düşünülüyor.
Göbeklitepe UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde
Her ne kadar Göbeklitepe, 1995’te keşfedilmiş olsa da, ancak 2018 yılına gelindiğinde dünya mirası listesine eklendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı da 2019 yılını Göbeklitepe yılı olarak ilan etti. Buradaki kazılar ve Göbeklitepe üzerine yapılan araştırmalar halen daha devam ediyor hatta kazıların bir 150 yıl daha sürebileceği düşünülüyor. Anlaşılan o ki Göbeklitepe’nin daha çözülecek birçok gizemi var.
Göbeklitepe’nin, 2018’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmesi ve onu takiben 2019’un Göbeklitepe yılı ilan edilmesinin ardından, Netflix’in globale oynadığı yeni projesi Atiye ile hem Türkiye’de hem de dünya çapında bilinirliğinin daha da arttığını söyleyebiliriz. Umarız ki önümüzdeki yıllarda bu ilgi katlanarak artar ve bu arkeolojik hazinenin değeri kitlelerce bilinir hale gelir.

Göbeklitepe Hakkında Daha Fazla Bilgi İçin
Göbeklitepe hakkında çok daha kapsamlı bir okuma yapmak isterseniz tavsiyemiz, kazı başkanı Prof. Klaus Schmidt’in Göbeklitepe En Eski Tapınağı Yapanlar kitabını ve Levent Sepici’nin Göbeklitepe kitabını edinmeniz.

Göbeklitepe’ye Gelmişken Bunları Da Atlamayın
  • Göbeklitepe’den çıkarılan buluntular ve heykeller Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde segileniyor. . Ayrıca Göbeklitepe’nin bir replikası da müzede bulunuyor.
  • Şanlıurfa’yı gezin
  • Şanlıurfa lezzetlerini tadın

National Geographic’in Göbeklitepe Filmi
Kazı alanı koruma altında olduğu için araç ile çok yaklaşamıyorsunuz. Aşağıdaki otoparka park ettikten sonra hemen yanındaki sergi alanında National Geographic’in Göbeklitepe hakkında yaptığı kısa filmi izleyin. Ardından sizi servis araçları kısa bir yolculukla sizi yukarıya, eserleri göreceğiniz yere çıkıyor. Aslında mesafe kısa ancak yürümek yasak. Servisten indiğinizde yürüyüş platformundan geçerek alana varıyorsunuz.
ZAMAN
Göbeklitepe dev bir ören alanı ancak şimdilik ufacık bir kısmı gün yüzüne çıkarılabilmiş. Dolayısı ile gezeceğiniz alan fotoğraflarda gördüğünüz kadar bir yer. Yine de yol, film ve fotoğraf çekmek için 1 saat ayırmayı düşünmelisiniz.

Göbeklitepe Ören Yeri Ziyaret Saatleri Her gün açık.

15 Nisan / 2 Ekim: 08:00 – 19:00
3 Ekim / 14 Nisan: 08:00 – 17:00

Müzekart geçerli.
KLAUS SCHMİDT

Prof. Dr. Klaus Schmidt bir eski çağ uzmanıydı. Almış olduğu eğitim gereği, binlerce yıl öncesi yaşamın izini süren, taş devri toplulukların yaşamlarını araştıran ve arkeolojinin kronolojik sıralamasını daha gerilere götüren, karanlık çağların duvarlarında gedikler açan bir bilim insanıydı, aynı zamanda iyi bir arkeolog ve yer bilimciydi. Ömrünü toprak kazıyarak, kazınan toprakta uygarlık izi arayarak geçiren Klaus; çiyanların, akrep ve yılanların yuvalarında; kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde, güneş altında, toz duman içinde en ufak bir ayrıntıyı kaçırmayarak, tarihin karanlık tünelinde geriye doğru ilerledi.

En az 12 bin yıl geriye giderek, geçmiş çağlar hakkında bilinen bilgilerin yeniden gözden geçirilmesini ve kökten sarsılmasını sağladı. Klaus Schmidt Mezopotamya ile ilk tanışması 1978  79 yıllarında olur. Kitaplarda okuduğu, üzerinde tartışma yürüttüğü, uzmanlık eğitimi aldığı neolitik çağların ana rahmi Mezopotamya’ya ilk gelişi kayıtlara göre, Keban BarajI suları altında kalan Norşuntepe kurtarma kazılarına katılmasıyla olur. Henüz üniversitede öğrenciyken değişik arkeolojik alanları görme amacıyla seyahat etme bursu kazanır, Avrupa ve Ortadoğu’daki ülkelerde bulunan tarihi ve arkeolojik alanları inceleme olanağına kavuşur.

Eğitim süreci devam ederken, Norşun tepe kazılarına katılır ve çıkan buluntuları inceleme çalışması yürütür. Tarih 1978, Klaus henüz genç bir öğrencidir. Bu alandan çıkan kazı malzemelerini inceleyerek, doktora tezini yazar ve bir daha Mezopotamya’dan kopamaz. 

Hemen ardından Urfa Bozova’da Lidar Höyük’te yürütülen kurtarma kazılarının ekinine katılır. Bütün ömrü toprak altında olan neolitik dönemleri araştırmak, izlerini bir araya getirerek kazı yapmak ve eski çağlardan kalan buluntuları gün yüzüne çıkarmakla geçer. Her şey Elazığ’daki çalışmalarıyla değişti demek belki bir abartı ve eksiklik olur. Klaus, bütün Ortadoğu’da yürütülen çalışmaları yakın takibe alır, kimisinde bir fiil bulunur, kimisinde ekiplerle çalışır, devasa bir coğrafyayı adeta zihninde kazı alanına çevirir. Eski çağlara ilgisi olağanüstü artar, bütün enerjisini bu devirlere verir. Lidar Höyük’teki kurtarma kazılarından sonra yine bir kurtarma kazısı olan ve aynı güzergahta bulunan Urfa Hilvan’da bulunan Newala Çorê kurtarma kazılarına katılır. Tarih 1983’tür.

Belki de o dönem Keban ve Atatürk BarajI sularının altında kalacak olan alanlarda, yapılan araştırmalarda ortaya çıkan ve kurtarma kazılarını yürüten Prof. Dr. Harald Hauptmann’ın ekibinde yer alması hayatının yönünü değiştirir. Hem hocasının deneyimi, hem de Fırat havzasında yapılan kazılarda edindiği bilgi ve gözlem Klaus’u yeni arayışlara iter. 

Newala Çorê’de ortaya çıkan kalıntılar, buluntu ve taş eserler, tarihin karanlık tünelinin çok daha gerilerine ulaşma imkanı verir.  Mevcut bilinen bilgiler biraz daha geçmişe M.Ö 10 bin yıllarına uzanır, yeni ufuklar ortaya çıkar. Klaus, Norşuntepe, Lidar, Newala Çorê kazı alanlarında ortaya çıkan kalıntıları dikkate alarak, erken neolitik dönemlerin izini sürme çabası içine girer. Newala Çorê’de ortaya çıkan buluntuları dikkatlice inceler, notlar alır, derinlikli okumalar yapar. Burası 10 bin yıllık geçmişi olan bir alan olduğu anlaşıldığında, öncesi ya da benzerlerine dair işaretler kafasında belirir.  Günlerce hem kazı alanında çalışır, hem de kafasındaki sorulara cevaplar arar.

Newala Çori’de tarım toplumunun izleri bulunur, yarı yerleşik toplumların belirtileri ortaya çıkmıştır, ama aynı zamanda avcı toplayıcı bir toplum olma özelliklerini koruyan bir yerdir. Keban ve Atatürk Barajı göl havzası altında kalan alanlarda ortaya çıkarılan taş yapılar, buluntular, Klaus için daha eski ve benzer yerler bulmadan fotoğrafın tamamlanmayacağı düşüncesi zihninde öne çıkar, Newala Çori kazıları bitince, yola koyulur.

Bölgede bulunan neolitik çağ alanlarını gezmeye, notları incelemeye başlar. Çok şanslıdır, çünkü alanda çok sayıda höyük, neolitik dönemlerden kalan dere ve kazılmayı bekleyen yerler vardır. Bu nedenle de bilinmezliğin peşine düşer. Nihayetinde hedefine çok yaklaştığını görür ve harekete geçer. Kimsenin ilgilenmediği alanlara yönelir, Newala Çorê çevresini didik didik eder, geçmişte yapılan yüzey araştırmalarını inceler. Nawala Çorê’den sadece 60 uzaklıkta olan, halk arasında Göbekli ya da Gırê Mıraza yani Dilek Tepesi olarak bilinen, Harran ovasına hakim, Urfa merkezden 20 km. kuzey batısına düşen, Karacadağ eteklerini gören bir tepede bulunan buluntular Klaus’u heycanlandırır. Erken neolitik döneme ait taş parçaları, çok sayıda çakmak taşı, yüzeyde bulunan birkaç kireç taşı, buranın Newala Çorê’ye benzediğini gösterir.

Çevreye hakim bir tepe ve yek pare kaya üzerinde toprak kütlesi olması, buranın aradığı yer olabileceğine dair fikrini güçlendirir. Çevre köylüleri dinler, yüzey araştırmalarını derinleştirir. Urfa Müzesine gider, bölge hakkında bilgiler alır. Sezgileri, Göbekli’nin Newala Çorê’den de eski uygarlık merkezi ya da benzer bir yer olacağına dairdir. Ve böylelikle çalıştığı Alman Arkeoloji Enstitüsüne ilk raporlarını yazar. Gerekli yazışmalardan sonra Urfa Müzesinin gözetiminde 1995 yılında kazıya başlar. Kazı başladıktan bir yıl sonra o dönem Urfa Müzesi Müdürü Adnan Mısır, Şavak Yıldız adlı bir köylünün 1983 yıllarında bölgede bir taş heykeli müzeye getirdiğini söyler, Klaus’tan görmesini ister. Bu ara kazılar da sürmektedir. Daha ilk kazılarda çıkan taş eserler, buranın eşsiz bir alan olduğuna dair umudunu artırır, çalışmalarını hızlandırır ve Göbeklitepe’nin bütün hayatını kapsayacağını söyler. Kazılar sessiz sedasız yürütülür, kimsenin ilgisini çekmez. Toprak katman katmandı ve her katmanın rengi farklıydı.

Her katmanı bir çağı yansıtan alan kazıldıkça 12 bin yıllık tarihin döl yatağı gün yüzeyine çıkacaktı. 12 bin yıl, dile kolay. İnsanlığın en eski izleri, ritüelleri ve tapınak düşüncesi ve belki de ilk hiyerarşik toplulukların kalıntıları. Burası eşsiz, olağanüstü bir yerdi. Göbeklitepe kazıları ilerledikçe ve ortaya çıkan buluntuların yaşları tespit edildikçe, buranın bilinenlerden çok daha eski bir alan olduğu ortaya çıktı. "Belki de en eski bir tapınak ya da bir olimpik bir buluşma yeri olabilir" diyordu Klaus. Eski taş devri, erken neolitik dönemlerden kalan, bugünün turizm objesi Göbeklitepe’yi keşf eden Klaus, buranın bilinen tarih anlayışını değiştirdiğini söylediğinde, arkeoloji dünyası bir anda karışacak, dünya Klaus’un kazılarında çıkan kalıntıları konuşmaya başlayacaktı. Göbeklitepe Mezopotamya’daki ilk şehirlerden 5 bin yıl, İngiltere’deki Stonehenge’den 7 bin yıl, Mısır Piramitleri’nden 7 bin 500 yıl, Malta Adası’nda bulunan tapınaklardan da 6 bin 500 yıl daha eski bir arkeolojik keşife imza atmıştı. Arkeoloji ve tarih açısından çok ama çok büyük bir keşifti.

Bir anda arkeoloji dünyasının gündemine oturmuş ve o gün bugün, gündemdeki yeri hiç değişmeyecekti. Klaus, çok titiz bir bilim insanıydı. Her arkeolog gibi sabırlı ama sezgilerini harekete geçiren birisiydi. Sakin, çok konuşmaz, konuştuğunda ise olayın bütün boyutlarını ortaya koyardı. Çok farklı olduğu, taş ve toprak içinde bir ömrü geçirmesinden belliydi. O Göbeklitepe ile özdeşleşir. Hayatının bütün planlarını kazı alanı üzerine yapar.  Çıkan her taşın, en küçük ayrıntısını bile kayıt altına alır ve 12 bin yıllık bir tarihi kült alanını ortaya çıkarır. Kazılar ilerledikçe yeni bilgiler ortaya çıkar. Yeni bilgilere paralel olarak da, başta Klaus ve ekibine karşı bir takım kesimler harekete geçer, ön yargılar oluşur, çok tartışılır, zaman zaman karalanır, hatta kazıları bakanlık düzeyinde engellenme tehlikesi baş gösterir.

Kazı ilerler, ama sorunlar da giderek artar. Bütün bunlar olurken Klaus Göbeklitepe’yi kazmaktan asla vazgeçmez. Eski çağların karanlık perdesini yırtmaya çalışır ve işini büyük bir azimle yürütür. Ama ne yazık ki 20 Temmuz 2014 tarihinde zamansız bir kalp krizi ile hayata veda eder. Geride 12 bin yıllık bir kazı alanı, binlerce makale, röportaj, yayımlanmış bilimsel çalışma, Göbeklitepe Kazılarını anlatan kitap ve yüzlerce el yazma çizimler ve yazılar kalır. Bütün dünya basını ölüm haberini verir, Göbeklitepe’nin yüzyıllın arkeolojik kazısı olduğunu yazar. Dünyanın en eski kült yapıların bulunduğu Göbeklitepe, Klaus’un ölümünden sonra dört yıl yani 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Liste'ye alınır ve aynı yıl Türkiye 2019 yılını Göbeklitepe Yılı ilan eder. Göbeklitepe artık bir turizm objesi olur, araştırma ve kazılar geri plana düşer.  Oysa Klaus Schmidt alanın büyüklüğü nedeniyle kazının en az bir asır sürebileceğini söylerdi. 

Klaus Schmidt hakkında
  • 1953 yılında Almanya‘ da Feuchtwangen şehrinde doğan Klaus Schmidt, Friedrich-Alexander Erlangen-Nürnberg ve Ruprecht-Karls-Heidelberg Üniversiteleri` nde prehistorya, klasik arkeoloji ve jeoloji-paleontoloji eğitimi aldı.
  • 1983 yılında Heidelberg Üniversite’sinde Prof.Dr. Harald Hauptmann danışmanlığında yaptığı ‚"Die lithischen Kleinfunde vom Norşuntepe" başlıklı doktora tezini bitirdi.
  • 1984-1986 yıllarında Alman Arkeoloji Enstitüsü(DAI) seyahat bursunu kazandı.
  • 1986 -1995 yılları arasında Alman Araştırma Vakfı(DFG) araştırma bursunu kazandı ve Heidelberg Üniversitesi‘ nde Prehistorya anabilimdalında araştırmacı olarak çalıştı.
  • 1996-1998 yıllarında Alman Araştırma Vakfı(DFG) doçentlik bursunu kazandı.
  • 1999 yılında “Funktionsanalyse der frühneolithischen Siedlung von Nevalı Çori”konulu doçentlik tezini Erlangen-Nürnberg Üniversitesi‘ nde bitirdi ve 2007 yılında aynı Üniversite‘ de Profesor ünvanını aldı.
  • 1998 ve 1999 yıllarında Prof.Dr.Wolfram Schier adına Bamberg Üniversitesi Arkeoloji Bölüm başkanlığı temsilciliği yaptı.
  • 2001 ve 2002 yıllarında Prof.Dr. Hans J. Nissen adına FU Berlin Üniversitesi Arkeoloji Bölüm başkanlığı temsilciliği yaptı.
  • Klaus Schmidt 2001 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü‘ nün Berlin‘ de bulunan merkezinde Orient Bölümünde araştırmacı ve Erlangen-Nürnberg Üniversite‘ sinde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
  • Öğrencilik yıllarından itibaren Almanya, Yunanistan, Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün‘ de çeşitli arkeoloji projelerinde yer alan Klaus Schmidt, Türkiye‘ deki çalışmalarına 1978 ve 1979 yılında Elazığ Müzesi‘ nde Norşuntepe kazısı malzemesi üzerinde yaptığı ve daha sonra doktora tezi olarak yayınladığı buluntu çalışmaları ile başlamıştır.
  • 1980 yılında Lidar Höyük kazısına, 1983-1991 yılları arasında Nevalı Cori kazısına katılmış, 1992-1994 yıllarında Nevalı Cori buluntuları üzerine çalışmalarını Urfa‘ da gerçekleştirdi.
  • Klaus Schmidt 1995 yılından beri Göbekli Tepe kazı ve araştırma projesinin başkanlığını sürdürdü.
  • 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü ortak projesi olarak başlayan proje 2007 yılında Bakanlar Kurulu Kararlı kazı statüsünde sürdürüldü.
  • Klaus Schmidt, Göbekli Tepe kazı başkanlığı yanında Ürdün‘ de bulunan Aqaba projesinde Ricardo Eichmann ve Lutfi Halil ile birlikte proje başkanlığını yürütmekteydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder